astroloji, ruh ve beden tekamülü

Sizlerle, hazır astroloji gününü kutlarken “20 Mart Astroloji Günü“.

Kendisini ve bilgisini çok önemsediğim, yaşam hocalarımdan biri olarak kabul ettiğim, Astrolojiyi Türkiye’ ye tanıtmış ve kendisinin bu konuda okulu olan sevgili, değerli Oğuzhan Ceyhan Hocamızın ruh ve beden tekamülünü, zodyağı; burçlar ile aktardığı bir köşe yazısını paylaşmak istedim.

Yıllar önce yazılmış, çok özel bir yazı.

Keyifli okumalar …

Büyük mistik Goethe der ki; “ İnsanoğlu dünyayı zincirleyen bütün güçlerden, iradesini kazandığında kurtulur” ….!

Amacımız ; yanlış ellerin söylediği gibi, özgür iradenize karşıt ve üzerinizde hak iddia eden bir astrolojinin olmadığını, onun , Goethe ’ nin söylediği gibi ; “sizi bazı zincirlerden kurtaracak” bir dost olduğunu, ve ısrarla ifade ettiğimiz gibi bir yaşam kılavuzu olduğunu anlatabilmektir.

Yaşam kılavuzu olduğunu söyleyen, insan için yapılmış her yaklaşımı sonuçları ile değerlendirmek gereklidir. Ve bu çabaya katılan az yada çok hiçbir niyeti , hor görmemek gereklidir.

Birini diğerine üstün görmek, onların nimetlerini bekleyenleri hiçe saymak olur.

İnsanoğlunun sorunlarının büyüklüğünü ve yayılmacılığını gördükçe, her çıkar yolun hiç olmazsa başına kadar gidip bir göz atmanın , red etmeden önce yapılabilecek olumlu bir tutum olduğunu düşündüğümüzü belirtmemizde fayda var.

Gelecek ihtimallerden oluşur. Ve özgür iradeniz de zamanın kalitesini belirler. Karakteriniz, kaderinizi değiştirir.

Kararlarınızın değişikliğe uğradığı zamanlardan sonra hayatınızın nasıl da yön değiştirdiğini hatırlayın.

Horoskop, size önerilerde bulunan ve doğru okuyan bir kişi ile çalışıldığında, size hayat programınızın amaçlarını gerçekleştirmenizi sağlayan yolları tarif etmek üzere çekilmiş bir resimdir.

Bu doğum anınızın resmi, taşıdığı değişmezlik ile, geleceğin ana yollarını çizmiştir. Bu yollara ulaşmak için hangi yolları kat etmeniz gerektiğini size bırakmıştır. Her yolculuğun bazı bölümlerinde olduğu gibi girilmez levhalarını yada tehlikeli patikaları bulabilirsiniz. Buna benzer nitelikte olan, yolun karakteristik yapısını belirtmek için tarif ettiğimiz mutlaklar, astrolojiye gelecek hakkında kesin konuşuyor damgasını yerleştirir.

Yol, her zaman açık ve pürüzsüz olamaz. Zorluklar , bu yolu seçen kişi için özel olarak belirlenmiştir.

Ancak tüm bunlara rağmen , yolun ne kadarını ve nasılını tercih ettiğiniz size bırakılmıştır.

Zorlukları nasıl aşacağınız da haritanızda saklıdır. Bu yüzden iyi bir okuma ile horoskop kişinin bu zor yolunda her zaman destek olacaktır.

İçsel oluşların enerjisel bir aktivasyon olduğunu , tüm bunların görünen herhangi bir şey ile ilgisi olmadığını düşünmek, hormonlara, sinir ağlarına yada beynin yapısına gözleri kapamak gibi, gezegenlerin enerjisel ilişkilerine de gözünü kapamak demektir.

Bizlerin, ayın dünya üzerindeki etkilerini kabul edişimizin ardında görsel ispatlar vardır. Bu yüzden bu görünmez ipler ile bağlı etkiye kolayca inanırız. Ve bizim için kabul edilebilir bir ilişki aralığında olduğunu düşündüğümüzden dolayı ,  dünya ay uzaklığı bu sonuçları verebilir nitelikte görünür.

Neptün yada Plüton’un bize olan uzaklığı aynı sebeptendir ki, pek uzak görünür bize. Ancak hatırlamalıyız ki, bizim için ulaşılamaz gördüğümüz bu aralık, evren için sözü edilmez bir küçüklüktür. İlişkilerin , bizlerin ulaşamadığı mesafelere göre belirlenmesi gerçeği, evrenin bu olağanüstü büyüklüğünü ayakta tutan gerçeğe büyük bir inançsızlıktır.

Hayat bağlarımızı ayakta tutan, yalnızca, beynimizden geçen impulslar ve buna bağlı pek çok hormonun düzeyleri değil, onların işlerliğini sağlayan daha büyük bir enerjisel kaynağın gücü ve mesafeleri aşan etkileridir.

Astroloji, insanoğlunun kendi ulaşabileceği gezegenlerin mesafelerinin kurallarını aşar.

Ve bin yıllar önceden beridir insanoğlu, hayatın bağlarında büyük etkileri olduğunu görmektedir. Ve bunları anlatmak için , teleskopların gördüğü gerçekleri kullanır…..

Bazı kişilerin söylediği gibi; “ Uzayda boşlukta duran bir gezegenin benim hastalığıma nasıl bir etkisi olabilir” diyenler için, evrende var olan hava, sıvı, gaz ve katıların, nasıl enerjisel bir iletişim içinde olduğunu defalarca, ve çeşitli yönlerden bakışlar ile size hatırlatarak anlatmaya çalışacağız.

Bunun için pek çok bilimsel veriyi burada bulacaksınız. Ayrıca size;  pek çok medyatik yaklaşımın yaptığı gibi üç satırda, tatil imkanlarından bahseden burç açıklamalarını değil aşağıda gördüğünüz, insanın hayat yolculuğunu anlatan yazı ile katılacağız.

Bütün çabalarınıza şimdiden teşekkür ederiz…

Astrolojide kullanılan zodyak sembolizmi ;  ruhun evrimsel gelişiminin zodyağın burçları boyunca resimlenmiş harika bir hikayesidir.

Bu güzel hikayeye gazete köşe yazılarından çıkıp bir bakalım,

Ve başlayalım…

Yengeç burcu, ezoterik astrolojide, ruhun bedeni dünyada ilk deneyimlediği burç olarak kabul edilir. Zodyağın 4. burcu olan yengeç geleneksel olarak ay tarafından yönetilir.

Yengeç; anne ile çocuğun ilişkisi, beslenme, aile ilişkileri, duyguların geliş ve gidişleri ile alakalıdır. Ruh; yeni tanıdığı bedendeki duyguları deneyimlerken, ben egolarına sahip olmayan birey, sezgi yeteneklerini kullanarak, içinde daha tam anlamı ile gelişmemiş olan güdüleri sezer. Arzunun doğasını, ve doruk deneyimleri bir bütünlük içinde gösteren sezgisel birey, bir sonraki aslan burcu ile ben egosunu deneyimler.

Aslan burcu; zodyağın beşinci burcu olup, kendi doğasından ayrılan ruhun bedenlenme süreci içindeki, bireysel ben egosunu tanıdığı yerdir. Yengecin ruhsal girdapları yoktur. Ve ayın gümüşi ışığı altında, herkesin somut olarak eşit olduğu dünyada, artık ruhun ona ait olan ve onun sahibi olduğu ve kendisine bir ego olarak gördüğü bir yeri vardır. Benliğin doğumu sayesinde, bilinç bireyselleşmiş bağımsızlığa ve yaratıcılığa ve bedene ait olan hazlara alışmıştır. Güneşin ışığı altında ise ruh, dünyaya ait farklılıkları algılar, renkler, tatlar, kokular ve bedensel hazları deneyimler. Aslan burcu, dünya tiyatrosunu ve zihnin yaşamı bir bütün olarak algılaması ile ilgilidir. Beden ruhtan ayrı bir bireymiş gibi görünür. Aslında beden, zihnin hapis olduğu yerdir. Yengeç burcunda ruh bedenin birliğini görür iken, aslan burcu sembolizminde bedenin zihni gerçek olarak kabul ettiği ve kendini meydana getiren ruhsal bütünlük içindeki yapıya ait olan şeyleri unutma sürecine girdiğini gösterir. Ben egosu gururu, gurur ise, onaylanma arzusunu doğurur. Tam olan anlamı ile maddeleşmiş ruh, zaman içinde kendisine ait olan tüm enerjisel formlar ile ilişkiyi keser. Artık dünyasal karma başlamıştır. Yengeç burcu beden ile ruhun birbirine tensel formda ilk yaklaştığı burçtur. Aslan burcu ise ruh ve bedenin birbirlerine olan farkındalıklarını kaybettiği yerdir. Yaşam oyununda oyun yazarı olan bilinç, artık ruhunun aynası olma özelliğini kaybetmiştir.

Zodyağın altıncı burcu Başakta ise ruh, bu bireysel bağımsızlığı devam ettirmek için, beden sağlığının önemini fark eder. Beden sağlığı düzgün olduğu takdirde birey kendini daha rahat, üstün ve daha tinsel hissedecektir. Başak burcu, yazın bitimi, sonbaharın başlangıcını müjdelediği gibi, karmamızda ektiğimiz iyi veya kötü tohumların vakti geldiğinde, yeni meyveler vereceğini bize hatırlatması adına önemlidir. Ruh, başak burcunda maddenin farklı varyasyonlarını deneyimler. Kişi aslan burcunda sahip olduğu bedene, başak burcu ile beraber iyi bakması ve önemsemesi gerektiğini görmelidir. Bireysel özgürlüğün, hizmet etmenin, çalışmanın ve karmadaki ekilen meyvelerin sonuçlarının, ilk alındığı bölge olması adına bu burç önemlidir. Burada ne yazık ki, can ile beden arasında ki ilişki tamamen kesilir. Kişi kendi ruhsal evrimini tam anlamı ile unuttuğu gibi, dünyasal gerçeklikleri belli aşırılıklar içinde kabul eder ve kendi bedeninin devamlılığı için, hizmet eden, ve kendisine hizmet edilmesinden hoşlanan tüm mizaçları kavrar. Tanrı ilahi doğasını kaybederek, burada yaşamsal kozmik enerjiye döner. İnanç ve inançsızlık başlar. Kişi kendi dışındaki Tanrısallık dahil tüm gerçekleri eleştirir. Onaylanma, kabul edilme, ve bireysel kimliğin gelişimi burada ait olduğu kozmik sisteme aykırı bir şekilde hareket eder. Aslında, evrensel yasaların doğa ile algılanması ve Dante’nin ilahi komedyasının başlangıcı başağın bittiği yerdedir. Kibir, arzu, ben merkezcilik, burcun son derecelerinde çok baskın görünür. Hiçbir zaman makro kozmik bir anlayışın kendisini kapsadığını kabul etmek istemez. Kısacası, insanın ölümsüz bir Tanrı olduğunu unuttuğu yer olan başak burcunda ki can, ruhun geri dönüş yasasında anlatıldığının aksine, hapishanesindeki hücresini dekore etmeye başlar. Bedensel hastalıklar, dünyasal işlerden kaynaklanan yorgunluklar, kas gücü ve ter, emekçilik ve materyalizm, maddesel ilk deneyimde tüm gerçeklikleri ile açığa çıkar. Ve insan doğar.

Zodyağın yedinci burcu Terazi, ben egosuna sahip bedenin devamlılığı için çalışmak ve ihtiyaçların karşılanması için mücadele etmek amaçlı başak burcundan sonra, bedenin toplum içindeki yalnızlığını ve bu yalnızlığın uzun zamanlar önce kaybettiği eksik parçaya olan bağlılığından kaynaklandığının nihayet bilincine varır, ve kaybettiği değerleri yeniden aramaya başlar . Başak ile çok vakit kaybetmiştir. Ruhani arayış bedene indiğinde arzular ve bağlılık ile beraber, ayrılığın tezahürünün farkına varır. Ruh eksik olan parçayı tamamlamalı, bedensel ihtiyaçlar doyum bulmalıdır. İşte o tezahürün şafağında bulunan şey;  bir eş, bir sevgili veya daha da ötesidir.

Zodyağın sekizinci burcu Akrep,  ruhani, ruhani olduğu kadar da bedensel şehveti temsil etmesi ile, hepsinden ayrıdır. Bedeni deneyimleyen varlık, bedenin tatmin edilmemiş şehvet dolu arzularını, terazi burcunda tezahür eden sevgi açlığı ile gidermeye çalışır. İşte burada, aslında kaybetmiş olduğu parçanın, kendi kalbinin derinliklerinde olduğunu ve kendi dışında olmadığını fark eden benlik, kendisi gibi yaratılmış çeşitli bedenler ile birleşir.

Arzu bağlılıktır. Karma bağlılıktır. Sevgi ise yalnızca araçtır.

İşte burada, beden cinselliğinin en üst düzeyde paylaşımını ve bedenin kendisini kopyalamasını deneyimlerken, benlik bilgisi büyük bir sarsıntıya uğrar. Ruhunun aynası beden değildir. Beden fani olan, ölüp giden ve geçici olandır. Gizemli burçların burcu akrep, tıpkı kendi sembolü gibi hem kendisini bedensel arzuları ile birleştirmiş, hem de bedenin yok olmasını sağlayarak yeni bir samsara döngüsü yaratmıştır.

Ölümü ve cinselliği deneyimleyen ruh; zodyağın dokuzuncu burcu Yay burcu,  insan aklının en felsefi ve anlaşılmaz olan bireyselliğini, kendi tinselliği içinde açıklamaya çalışır. Felsefi olarak çok kişiseldir, ruhsal olarak da çok toplumsal. Yeni bilgiler ile donanmış beden, entelektüel gelişimi ile farklı inançlara ve farklı doğalara doğru yönelir. Ve bir şey fark eder. Ne yazık ki;  toplumdaki bireyler kozmik döngüler ile, ve kozmik varoluşla ilgili değildirler. Bu sebepten dolayı kozmik döngüler ile yakın hareket etmektense, onlara aykırı davranmaya ve Tanrısal bilgiyi bile maddeyle satın almaya çalışır. Ruh, bunun farkına vardığı anda, kozmik etki veya kader ona yardım eder. Ve ruhun aydınlanma süreci işte tam burada başlar. Artık akıntıya kürek çekmemeli, kendini yaşam suyu içinde serbest bırakmalı, ve gidilmesi gereken yere gitmelidir. İşte mikro kozmos ile makro kozmosun arasında bulunan tüm şeyleri ve erekleri inceleyen, artık kendi başkalaşmış benliğinden başkası değildir.

Oğlak burcu, zodyağın onuncu burcu olup, karmanın başladığı yengeç burcunun karşısıdır. Tüm dünyasal mecburiyetler ve karmik verilmiş sözlerin takipçisi Satürn tarafından yönetilir. Ne gariptir ki, makro kozmos, bize karmik gerçekleri görmemiz için ay ile satürn’ ün kendi hareketleri içindeki yörünge sürelerini aynı kılmıştır. Yengeç burcunun yöneticisi ayın, bir döngüsünün 28,5 gün olması ile oğlak burcunun yöneticisi Satürn’ün bir döngüsünün 28.5 yıl olması acaba nasıl bir tesadüftür? Beden artık ayın yönetmiş olduğu bilinçaltı, otomatik arzular ve çocuksu isteklerden kurtulmak zorunda olduğunu, ilk Satürn döngüsü ve oğlak burcunun soğuk ve baskıcı, geçmek bilmeyen sınavları içinde öğrenmek mecburiyetinde kalır… Onun artık amacı; bilinçli farkında olmak, kendi bedenini fiziksel düzeyin ötesine götürmek, bütünden kopmuş olan parçanın bütüne dönerken kaybetmiş olduğu tüm değer ve yetenekleri, yeniden birleştirme arzusundan başka bir şey değildir. Hem fiziksel hem de ruhani düzeyde kişi, tatmin edilmemiş arzular ile yaşamaya mahkum edilir. Ruhu kabul etmeyen tüm bedensel inatlar, karmayı kendi içinde çözülemez bir samsara girdabına çeviren, ve tüm eksistansları içinde yaşanılan duygusal travmalar, oğlak burcunun ve karmanın yöneticisi Satürn’ün görevidir.

 Onu kişisel düzeyde yorumlarsak, kutsal düzeni hiçbir zaman anlayamayız. Sürecin başlangıç noktası olan yengecin karşısı olarak ruhsal sürecin bittiği, canın bedeni her koşulda sahiplenmek zorunda bırakıldığı burç olan oğlak, benlik bilgimizin gelişmesi, kendimizi doğru bir şekilde kavramamız için gerekli olan tüm doğal yetenekleri de, bize verir. Artık iyi veya kötü kader, Satürn’ün elindedir. Satürn ise yapılan karmanın gelişimi için tüm haklı karşılıkları verecek olan bir baş öğretmen gibi çalışmaya devam eder. İnsan ne ekerse onu biçecektir. Karma, tek ama o derecede basit olan, en önemli ve evrensel doğa yasasıdır. İşte oğlak burcu, herkesin ektiğini biçtiği, haklının haklılığının, haksız olanın ise farkındalığının bilinçsiz olan aklının, duygusal travmalar ile çözüldüğü yerdir.

İlahi adalet, yay burcuna kadar serbest bırakılan ruhun bundan sonra Tanrısal yasalar ile sınanacağını, ahlak dışı yollar ile edinilmiş olanın ahlak dışı yollar ile kaybedileceğini, alın teri ile kazanılmış olanın ise, kat ve kat fazlası ile geri kazanılacağını, bizlere farklı şekillerde tezahür ettirerek bilinçli aklımıza sunar.

Tıpkı yengeç burcunda olduğu gibi. Yalnız ve çıplak doğan ruh ruhsal aleme de , yalnız ve çıplak dönecektir.

Zodyağın 11. burcu kova ile beraber birey, yaşamda ve eylemde harekete geçmede, benim, bana ait olan, bireysel ve toplumsal tüm değerlere kendi adına bakan aslan burcunun karşısına geçmiştir. Artık “ben ay balık burcunda iken doğmuşum, ben sanatçı ve duygusalım veya Venüs, Uranüs ile üçgen yapmış, duygusal ilişkilerimle özgürlüğe ve çeşitliliğe ihtiyaç duyarım” şeklindeki tüm önermeler, kova burcunun kendisi içinde zıtlıkları ve tezahürün şafağındaki kaosu temsil eden Uranüs’ün etkisi ile yok olmalı ve benlik tümleşik egonun içinde binlerce parçaya bölünmelidir. Artık kökleri derinlere uzanan deneyimler bitmiştir. Üzerinde çok fazla odaklanarak kendini anlama çalışmaları da… Kendini anlamak için yarattığı tüm kavramlar, kova burcunun özgürlüğü ve o toplumsalmış gibi görünen bireyselliği ile birlikte ben egosunu çözer yok eder, ayrıştırır. “Beni”, öğrenmiş olan ruh artık geriye dönmek için “Biz” demeyi öğrenmelidir. Ve bunun için ruhunun derinliklerine inmeden, kendi dışında varolan diğer bedenler ile ilişki kurmalı, ve o ilişkilerden edindiği deneyimleri kendi tatmin edilemez olan iç güdülerine ve ihtiyaçlarına gem vurmak için yeni ortamlar sağlamaya çalışmalıdır. Benlik kavramlarımız, kova burcu enerjisini yaşadığımız anda bile her şeye rağmen şişirilmiş egolarımız ile çok fazla ilintilidir. İşte burada, artık karmanın yöneticisi Uranüs’tür. Satürn’ün temel dünyasal baskısı burada hafiflemeye başlamış, ve karmanın sembolik olarak yöneticisi Uranüs görevi devir almıştır. Tabii ki, Uranüs’ün görevi devir alması ile beraber, Satürn’ün görevi de henüz bitmemiştir. Uranüs aşırılıklarımızı sınar iken, Satürn ise, sahip olduğumuz değerleri korumamız gerektiği konusunda bizi uyarır. Sorun şudur ki, acının kaynağı arzular mıdır? yoksa arzuların kaynağı acılar mıdır?… Marjinal olmak ve farklı olmak ve toplumda devrimleri yaratmak acaba toplum için gerekli ve hayırlı mıdır?

 Uranüs’ün bulunduğu 1781 yılından sonra, eskinin bırakılması ve yeninin eskiye karşı durması sebebi ile, milyonlarca insan ölmemiş midir?  Fransız devrimini hatırlayın. Veya birinci dünya savaşını, yok yok ikinci dünya savaşını ……..ölü sayısı minumum 200 milyon.

Acaba Uranüs’ün getirdiği, devrim mi ?  yoksa köhneleşmiş ve eskileşmiş diye nitelendirdiğimiz atalarımıza ait olanı red edişimiz mi ?

Rusya’daki kızıl devrim, veya Mao… veya 1996 yılında Uranüs’ün kova burcuna girmesi ile gelen, hayatımızdaki internet gerçeği… veya 2003‘ ün martından beri Uranüs ‘ün balık burcunda olması ile beraber gelen çevremizde kendini peygamber zanneden üşütüklerin artması. Hepsi devrimci Uranüs özelliklerine sahiptir. Peki bu devrimler, kendi içinde doğru bir Satürn’e sahip olmadığı takdirde veya ayakları yere basmadığı zaman binlerce insanın yok oluş çığlıkları olmaz mı? Tabii ki binlerce insanın yok oluş çığlıkları oldu. 1989 da komünizm yok olana kadar, en azından Rusya’da binlerce kişinin ölümü oldu. İnternet’i insanların hayrına kullanırken, insan karmalarının önceden kestirilemeyen yapısından dolayı, sıra dışı şekilde yaratıcılığımızı kullanmadık mı? Bilgi ve veri paylaşımı olarak kullanılması gereken şeylere, saf ve temizliğin simgesi çocuklarımızın bedenlerimizi satmayı karıştırmadık mı?  Şimdi ise Uranüs’ ün etkileri ile daha büyük amaçlar için güçlerini birleştirerek yeri bir altın çağ yaratmak isteyen binlerce üşütük medyumun savaş alanı olmadı mı? Bencillik ve her şeyi ben bilirim tavrı ile ve sahte bilimselliği kullanarak, insanları kandırmak gene bize ait olan karmik değerlerin ilahi değerler ile örtüşmemesinin bir sonucu değil mi?  Ruh geçmişteki hatalarına ait olan tüm kalıpları kova burcunun farklı Uranüsyen titreşimi sayesinde atmaya çalışır. Aslında bu yalnızca, holistik bir kendini kandırmadan başka bir şey değildir. Uranüs’ün sinirli sert, kabul edilemez tavrı ile beraber tüm geleneksel değerleri yıkarak, aşırı uçlara gitme eğilimleri gösterir.

Bilimsel göründüğü için kabul edilendir… eskiyi bırakıp, yeniyi takip ettiği için de beğenilen…

 Meydan okuyucu, ve yaşamın tanığa tanıklık eden kendi değerini ifade etme çabası, bir süre sonra, kişinin kimlik anlayışında radikal bir değişime sebebiyet verecektir. Burada kişi, aşırı uçlara giderek ya oğlak burcuna geri dönecek ve durması gereken yeri öğrenecek, yada balık burcunun süptil enerjisi ile durmayı ve hayal etmeyi öğrenecektir. Duygusal aşırılıklarından kurtulduğu takdirde içindeki derin tatminsizlik duygusu bitecek, kendi kendisine karşı olan acımasızlığı ve sertliği kendi imajını ve varolan benlik duygusunu yıkma arzusuna dönecektir.  Annelik, babalık, eşlik, çocukluk…. her şeyin bittiği kova burcunda, okült cinsellik, derin konsantrasyon gücü, aklın bedenin kontrolü dışına çıkarak, yüksek spritüel ideallerin peşinde koşması görünür. İşte bu olumlu Uranüsyen titreşimleri alan varlık. Bundan sonraki durağına doğru yolculuğa başlar iken, tüm ilişki modellerindeki tabuları yıkar. Acı çekme pahasına dahi tüm duygusal ve cinsel ilişkileri deneyimlemiş olan ruh, artık bedensel kozanın kendisini tatmin etmediğini fark ederek büyük bir arzu ile yükselişe geçer. 

Artık akrep burcunun sabit nitelikli, bedene ait olan içgüdüsel kendini kopyalama savaşı bitmiş,  kova burcunun egoyu yenileyerek, aslında uşağın gerçek efendi olduğu bilgeliği ile kotarılan ruh,  zodyağın 12. burcu balık ile kendi içsel dönüşüne ve evrensel sezgi yeteneklerine yeniden dönmüştür. Artık dünyadaki bedensel etkilerin ve bedenin güvenilirliği konusunda asılsız bir iktidar duygusuna sahip olan ruh, çok yakın geçmişte kova burcunda kaosu  deneyimleyerek uzağındaki bilinmeyene olan beden tamponunu kaldırmıştır. Engin kainatta yapayalnız olduğunun farkına varan birey, dehşet verici ve tüm beklenmeyenler ile karşılaştığı bedensel tüm karmalarını gözden geçirerek, derin meditasyonlara dalar. Bilgileri, onun derin koruma altında olduğu duygusuna kapılmasına sebebiyet verir. Meditasyonunun başında panik ataklar, depresyonlar, çift kişiliklilik, şizofreni, bir hayal gibi olan bu süreci aşmasında ruhun en büyük tuzaklarından başka bir şey değildir. Ve biz olan ben,  korkularını kararsızlıklarını ve güçsüzlüklerini bizzat meditasyon yaparak ve bir zamanlar kaybetmiş olduğu ışığı, Tanrısal özgüven ile beraber ortaya çıkararak derin bir düşünce süreci geçirir. Kontrol ve güç arayışı bitmiştir. Artık Neptün’ün bilinçli sezgilerini ve yol gösterici içsel güçlerinin yolunu aydınlatması ile önsezilerini kullanarak derin uykusundan uyanır.

Zodyağın birinci burcu koç,  ile ruh, dünya illüzyonundan kurtulmuş, gerçekliğe sahip olmayan tümleşik, zihinsel bireyselliğe sahip olmuştur. Artık red edilme korkusu, kendi kendini gerçekleştirememiş olma, gitmek istediği yere ulaşamayacak olma fikri, koç burcunun ve Mars’ın aktivasyonu ile beraber biter. Yeniden başlamış olan bir hayat vardır. Bunun ismi; aslında karmada tüm bedenlerinin farkına varmış olanın yapmış olduğu hataların, farkındalık hapishanesi içinde, zincirlerinden özgürleşerek, kendi tüm yanlışlarını bir mantık çerçevesinde görebilmesidir. Ancak, derinlerde bağlı olduğu yap bozun, hala bir parçası eksiktir. Aslında hem erkek, hem de dişi gibi hissetmektedir kendisini.  Artık birliği bilmektedir. Erkeksiliğin içindeki dişiyi, ve dişiliğin içindeki erkeksiliği kavramıştır. Zihinde kalan tecrübeler artık, başkalarına karşı davranış modelleri yaratmamaktadır. Hayat tıpkı tiyatrodaki dram gibi ona son kalan rolünü oynaması için davetkar bir tarzda yeni kapılar açmaktadır. İşte bu yeni bir başlangıçtır. Eksik olan yanı ise sağduyusudur.

Zodyağın ikinci burcu boğa ile ruh, bedenin ihtiyacı olan formu ve evrendeki tüm Tanrısal olanı keskin, estetik güzelliği ve pi sayısını ( altın oran ) algılar.  Artık güzelliğin ve Tanrısal estetiğin, oran olduğunun farkına varan birey, kendi içindeki Tanrı ile birleşmeden önce eksik olanı bulmalıdır. Tedbirsizlik, eksiklik, hastalık, çirkinlik…  Bunlar insanoğlunun ilahi düzeni bozması ile ortaya çıkmış olan eksik formlardan başka bir şey değildir. Ve ruh kötülüğü ve yanlışın ilahi düzenden değil de, insanlığın kurmuş olduğu toplumsal düzenden olduğunun farkına varır. Her durumda Tanrısallık, farklı semboller ile kendini bilinçsel olarak dışarıya yansıtır. Evet yapbozun diğer parçası bulunmuştur. Bu Tanrısal formdan başka bir şey değildir. Bunun içinde sağduyu, sabır, ve gerçekçilik mevcut değil midir? Çözüme kavuşturulmamış olan tüm sorunların özünde, ilahi formun insansal bakış ile kirletilmesinden başka bir şey durmamaktadır.

Tüm hayatlarımız boyunca irademizi, amaçlarımızı bir biçimde gerçekleştiremememizin sebebi Tanrısal formun veya ilahi bütünlüğün mükemmel olmayışı değil, tam boğa burcunun karşıtı olan akrep burcundaki plütonist enerjiler ile ifade edilen bedenin hayvansı doğasıdır. İşte burada devreye tüm ikiliklerin, tek bir bütünden çıktığı fikri gelir.

Yazan; Karma Astrolog Oğuzhan Ceyhan

Sevgi ile Ol’un…

Yorum bırakın